Ruhsatsız Araçlarda
Mülkiyet Hakkı ve Müsadere Riski: Haklarınızı Biliyor Musunuz?
A.
Giriş
Ruhsatsız bir aracın devri noter
aracılığıyla yapılmasa da araç satışının fiilen gerçekleşmesi ve bu ilişkinin
taraflarca açıkça kabul edilmesi halinde mülkiyet hakkı geçerlilik kazanabilir.
Yargıtay, baştan beri ruhsatsız olan araçlar bakımından noter satışı
zorunluluğunun aranmayacağına karar vermiştir. Her ne kadar Türk Ceza Kanunu”TCK”
54. Madde gereği iyi niyetli üçüncü kişinin malının müsaderesine karar
verilmesi mümkün değil ise de Mahkeme tarafından söz konusu aracın ruhsatsız
olması halinde aracın kendisine ait olduğunu iddia eden iyi niyetli üçüncü
kişiye iade edilmeyerek araç hakkında müsadere kararı verildiği görülmektedir.
İşbu bilgi bültenimizde özetle ruhsatsız araçlarda
mülkiyet hakkı ve ispatı, TCK 54 gereği iyi niyetli üçüncü kişinin malının
müsaderesine karar verilip verilemeyeceği ve CMK 131 gereği elkonulan eşyanın
iadesi hususlarına ilişkin incelemelere yer verilmiştir.
B.
Ruhsatsız Araçlarda Mülkiyet Hakkı ve İspatı
KTK Md. 20/d’ye13 göre, “Tescil edilmiş motorlu araçların
her türlü satış ve devirleri …. araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi
esas alınarak noterlerce yapılır…” Bu bir geçerlik şartıdır. Buna
uyulmaksızın yapılan bir devir işlemi batıl olup, mülkiyeti karşı tarafa geçirmez;
aracın zilyetliği karşı tarafa devredilmişse, burada ancak haricen bir devir
yapılmış olur. Ancak hemen belirtmeliyiz ki, bu şekil zorunluluğu yalnızca
tescil edilmiş araçlar için geçerlidir. Henüz trafik siciline tescil edilmemiş
bulunan, mesela ‘sıfır kilometre’ tabir olunan motorlu araçların (yahut yeni
olsun ya da olmasın gümrükten alınan motorlu araçların) mülkiyet devirlerini
hedefleyen sözleşmeler için herhangi bir geçerlik şekli öngörülmemiştir. Şu
hâlde bu tür tescilsiz araçların devri için yapılacak satış, bağışlama, mal
değişimi (trampa) gibi sözleşmeler, taraflar aksini öngörmedikçe herhangi bir
şekilde yapılabilir. Böyle bir kararlaştırılmış şekil olmadıkça sözleşmenin
herhangi bir şekilde yapılmış olması mümkün ve geçerlidir. Bu sözleşme aynı
zamanda taraflar arasındaki borçlandırıcı işlemi oluşturmaktadır. Bundan sonra
sözleşmenin ifası maksadıyla motorlu aracın mülkiyetinin devredilmesi
gerekecektir. Bunun için motorlu aracın zilyetliğinin teslim yahut zilyetliğin
nakli sonucunu doğuran diğer bir yol ile alıcıya devredilmesi gerekli ve
yeterlidir. Bu sonuncu işlem bir tasarruf işlemi niteliğindedir. Borçlandırıcı
işlem olarak kabul ettiğimiz sözleşme bu tasarruf işleminin sebebini teşkil
etmektedir. (Yrd. Doç. Dr. Ekrem KURT, Motorlu Araç Mülkiyetinin Devri,
Tescili ve Harici Devirler,s.f.7,8,15)
Bkz. Y. 13. HD’nin, 25.5.1992 tarihli 3983/4898 sayılı
kararına göre “Davacı ile davalı Arslan arasında 8.9.1988 tarihli
düzenlenmiş olan protokole göre dava konusu trafikte kayıtlı olmayan traktörün
adı geçen davalı tarafından davacıya devir ve teslim edildiği ve davacının
zilyetliğine geçtiği anlaşıldığı gibi esasen davalı Arslan da bu yönü kabul
etmektedir. Traktörün trafik kaydı ve plakası bulunmadığından menkul bir mal
gibi satışı ve zilyetliğinin devri ile mülkiyeti davacıya geçer. 2918 sayılı
Karayolları Trafik Yasası’nın 20/d maddesi gereğince ancak trafikte kayıtlı
araçların noterde satışı gerekli olup henüz kayıt ve tescil edilmemiş araçların
adi bir belge ile satışı ve mülkiyetin nakli mümkündür. Dava konusu traktörün
de trafik kaydı ibraz edilmediği için davacıya mülkiyetin geçtiğinin kabulü
gerekir. Öte yandan, davaya müdahil sıfatıyla katılan Asaf dahi bu traktörün
gerçek maliki olduğunu ve elinden rıza ve muvafakatı dışında alındığını ispat
etmemiştir. Diğer yandan aracın Emniyet Müdürlüğü’ne teslimi şeklinde hüküm
kurulması dahi doğru değildir. Çünkü menkul niteliğindeki bu aracın elde bulundurulması
yasak olmayıp sadece trafiğe çıkartılması yasaktır. Bu nedenle aracın
zilyetliğinin nakli için teslim edilmesi gerekir. Öyleyse mülkiyetin davacıya
geçtiğinin tespitine karar verilmesi gerekir” YKD 1992, C.XVIII, S.8,
s.1232-1233)
Bu tür hiçbir zaman trafik siciline konu edilmemiş araçların
devrinde noter huzurunda satış sözleşmesi düzenlenmesi şart değildir. Öyle ki
noter huzurunda satış sözleşmesi düzenlenecek şartı, yalnızca tescile tabi araçlar
için geçerlidir. Nitekim gerek doktrinde gerek Yargıtay kararlarında, tescilsiz
araçların devrinde noter şartının aranamayacağı, zilyetliğin mülkiyetin
karinesi olduğu açıkça belirtilmiştir. Bu bağlamda, aracın ruhsatsız olması ya
da noter satış sözleşmesiyle devredilmemiş olması, kişinin iyi niyetli iktisabını
ortadan kaldırmaz. Aracın fiilen devralınarak uzun yıllar boyunca
kullanılmasına ilişkin fiili durum ve tanık beyanları mülkiyetin zilyetlikle
kazanıldığını açıkça ortaya koyabilecektir.
C.
TCK 54 Gereği İyi Niyetli Üçüncü Kişinin Malının Müsaderesine
Karar Verilip Verilemeyeceği
Eşya (mal) müsaderesinin belli bazı şartları vardır. Bu
şartlar şunlardır :
1. Müsadere Konusu Eşya İyiniyetli Üçüncü Kişiye Ait
Olmamalıdır: Kural olarak suç ile ilgisi olan eşya kime ait olursa olsun
müsadere edilir. Ancak, iyiniyetli üçüncü kişiye ait eşya suçta kullanılsa bile
müsadere edilemez.(TCK md. 54/1) Ceza kanunundaki bu iyiniyet kavramı, Medeni
Kanun’daki iyiniyet kavramından farklıdır. Üçüncü kişi kendisine ait eşya suçta
kullanıldığını bilmiyorsa iyiniyetli kabul edilir. İyi niyetli üçüncü kişi
suçun işlenişine iştirak etmemiş, suçun işlendiğinden haberdar olmayan kimsedir.
Başka bir deyişle kişinin suça bulaşmamış olması, kendisine ait şeyin suçla
ilişkilendirilmiş olduğundan hiçbir biçimde haberinin olmamasıdır. Yine
iyiniyetli sıfatına sahip olabilmesi için kişinin suçun işleneceğini de
bilmemesi gerekir.
2. Müsadere Uygulamasında Orantılılık İlkesi: Müsadere,
devletin mülkiyet hakkına en ağır müdahale şekillerinden biridir. Mülkiyet
hakkına müsadere yoluyla yapılan müdahalenin işlenen suç ile orantılı olması
gerekir. Suçta kullanılan eşyanın müsadere edilmesi, işlenen suça göre daha
ağır sonuçlar doğurmamalıdır. Eşyanın müsadere edilmesi işlenen suça göre daha
ağır sonuçlar doğuracaksa müsadere hakkaniyete aykırı olup orantısız olacaktır
(TCK md. 54/3)
TCK m.54’ün gerekçesinde; “…müsaderenin Anayasada yer alan
mülkiyet hakkını zedelememesi için, suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun
işlenmesine tahsis edilen eşyanın müsaderesine karar verileceği kabul
edilmiştir. Ancak, bunun için, eşyanın iyiniyetli üçüncü kişilere ait olmaması
gerekir. Başka bir deyişle, kişinin suçun işlenmesine iştirak etmemesi, suçun
işlenişinden haberdar olmaması durumunda, sahibi bulunduğu eşya bir suçun
işlenmesinde kullanılmış olsa bile, müsadereye hükmedilemeyecektir. Suçun işlenmesinde
kullanılmak üzere hazırlanmış olan eşya ise, suçun icra hareketlerine henüz
başlanmamış ise, sadece bu nedenle müsadere edilemeyecektir. Ancak bu eşyanın
niteliği itibarıyla kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlak açısından
tehlikeli olması durumunda müsaderesine hükmedilecektir.” ifadelerine yer
verilmiş ve iyiniyetli sıfatını haiz olabilmek için suçun işlenişine iştirak
edilmemesi ve suçun işlenmesinden haberdar olunmaması gerektiği belirtilmiştir.
İyiniyetli üçüncü kişilerin eşyası hakkında müsadere kararı
verilemeyecek olmasının sebebi, yani kanun koyucunun bu düzenlemenin getirilme
amacı, aksi kabulün “ceza sorumluluğunun şahsiliği” ilkesi ile uyuşmayacak
olmasıdır. Belirtmeliyiz ki; iyiniyetli üçüncü kişiye ait eşyanın müsadere
edilememesi, TCK m.54/2’de belirtilen suça konu eşyanın ortadan kaldırılması,
elden çıkarılması, tüketilmesi veya müsaderesinin başka bir nedenle imkansız
hale gelmesi gibi bir imkansızlık hali olmayıp, “ceza sorumluluğunun şahsiliği”
ilkesi gereğince bir müsadere yasağı olarak kabul edilmektedir.
D.
CMK 131 Gereği Elkonulan Eşyanın İadesi
Suça konu eşya hakkında uygulanan tedbir kararlarının
yargılama sonuna kadar devam ettirilmesi, iyiniyetli üçüncü kişilerin mülkiyet
hakkını orantısız şekilde sınırlamakta ve hak ihlallerine sebebiyet vermektedir.
Yukarıda açıkladığımız üzere; iyiniyetli üçüncü kişilere ait eşyanın TCK m.54
uyarınca müsadere edilemeyeceğinin yetkili makamlarca tespit edilmesi halinde,
CMK m.131/1’e göre ilgilisine iadesine karar verilmesi gerekmektedir.
CMK 131. maddesi gereğince, “Şüpheliye, sanığa veya üçüncü
kişilere ait elkonulmuş eşyanın, soruşturma ve kovuşturma bakımından
muhafazasına gerek kalmaması veya müsadereye tabi tutulmayacağının anlaşılması
halinde, re’sen veya istem üzerine geri verilmesine Cumhuriyet savcısı, hâkim
veya mahkeme tarafından karar verilir. ” Bu kapsamda, müvekkil hakkında
açık ve bağlayıcı nitelikte ceza hukuku kapsamında bir tespitte
bulunulmaksızın, mülkiyet hakkı kapsamında aracın müsadere edilmesi hukuka ve
orantılılık ilkesine aykırıdır.
E.
Sonuç
Sonuç olarak; hiçbir zaman trafik siciline konu edilmemiş araçların
devrinde noter huzurunda satış sözleşmesi düzenlenmesi şart değildir. Öyle ki
noter huzurunda satış sözleşmesi düzenlenecek şartı, yalnızca tescile tabi araçlar
için geçerlidir. Nitekim gerek doktrinde gerek Yargıtay kararlarında, tescilsiz
araçların devrinde noter şartının aranamayacağı, zilyetliğin mülkiyetin
karinesi olduğu açıkça belirtilmiştir. Bu bağlamda, aracın ruhsatsız olması ya
da noter satış sözleşmesiyle devredilmemiş olması, kişinin iyi niyetli iktisabını
ortadan kaldırmaz. Aracın fiilen devralınarak uzun yıllar boyunca
kullanılmasına ilişkin fiili durum ve tanık beyanları mülkiyetin zilyetlikle
kazanıldığını açıkça ortaya koyabilecektir.
Suça konu eşya hakkında uygulanan tedbir kararlarının
yargılama sonuna kadar devam ettirilmesi, iyiniyetli üçüncü kişilerin mülkiyet
hakkını orantısız şekilde sınırlamakta ve hak ihlallerine sebebiyet vermektedir.
Yukarıda açıkladığımız üzere; iyiniyetli üçüncü kişilere ait eşyanın TCK m.54
uyarınca müsadere edilemeyeceğinin yetkili makamlarca tespit edilmesi halinde,
CMK m.131/1’e göre ilgilisine iadesine karar verilmesi gerekmektedir.
Bu anlamda; hakkınızda ruhsatsız aracınıza ilişkin açılan
müsadere talebinin değerlendirilmesi davası mevcut ise sürecin doğru ilerlemesi
anlamında hukuki destek almak önem arz etmektedir.
Saygılarımızla
Pamuk
Hukuk Bürosu
